Aydınlık-karanlık, pozitif-negatif, iktidar-muhalefet, sağ-sol, Doğu-Batı, yaşam-ölüm... Dört bir yanımız zıtlıklarla çevrili. Yeri ve zamanı geldiğinde seçimler yapıyor, birini diğerine tercih ediyoruz. Peki seçim yaparken aslında tam olarak ne yaptığımızın farkında mıyız?
Bu yazıda yaptığımız seçimlerden çok, seçim yaparken neye sebep olduğumuzdan bahsedeceğim.
Seçim yapmak
Yaşam boyu milyarlarca seçim yapmak, karar almak zorundayız. Neredeyse her zaman bir alternatif mevcut olduğundan böyle bir durumla karşılaşırız. Alternatifleri ortadan kaldırmaya muktedir olduğumuz zamanlar da olmuştur elbet. Yalnız bunu yapabilmemiz, yapmamız gerektiğini de göstermez.
Farklı seçeneklerin sayısı, karar alma süresiyle doğru orantılıdır. Ancak bu sayı, aynı zamanda, sağlıklı kararlarla ters orantılıdır. Geç olsun güç olmasın misali...
Alternatifler
Karar verirken veya seçim yaparken karşılaştığımız seçenekler birbirlerinin zıttı özelliğini gösterebilirler. Öyle ki çoğu zaman da durum böyledir.
Zıtlığın mevcut olduğu karar alma süreçlerinde elbette yalnızca iki seçenek vardır. Ancak bundan daha fazla seçenek arasında kalmak da pek tabi mümkündür.
İkilem çukuru
Bu tâbir karar alma sürecinde düşülebilen kararsızlığın sonucunda ortaya çıkan tabloyu tasvir etmektedir. Öyle ki zıt kutuplar bu tabloda büyük bir rol oynarken ikiden fazla seçeneğin var olduğu süreçler de bu tabloda yer alır.
Karar alırken seçenekleri karşılaştırarak bir yol izleriz. Bu karşılaştırma işlemi esnasında seçenekler arasında tam anlamıyla mekik dokuruz. Kararsızlık ne kadar uzun sürerse bu git-gel de bir o kadar devam eder. Bir zaman sonra bu koşuşturmaca seçenekler arasındaki bir kazıya dönüşür ve çukur açılmaya başlar.
Nihayetinde bu çukura hapsolur ve seçeneklere olan erişimimizi de kaybederiz. Çukuru kazdığımızla kalırız. Bu da herhangi bir karar alamadığımız anlamına gelmektedir. Bu nedenle diyebilirim ki "En kötü karar bile kararsızlıktan iyidir".
Son birkaç söz
Kararlılığın mahiyeti böyle iken alınan kararlara saygı göstermenin de bir o kadar önemli olduğunu belirtmem gerekir. Hem kendi kararlarımız hem de başkalarının kararları çukura rağmen varlık bulabildiğinden değerlidir.
Bu yazıda yaptığımız seçimlerden çok, seçim yaparken neye sebep olduğumuzdan bahsedeceğim.
Seçim yapmak
Yaşam boyu milyarlarca seçim yapmak, karar almak zorundayız. Neredeyse her zaman bir alternatif mevcut olduğundan böyle bir durumla karşılaşırız. Alternatifleri ortadan kaldırmaya muktedir olduğumuz zamanlar da olmuştur elbet. Yalnız bunu yapabilmemiz, yapmamız gerektiğini de göstermez.
Farklı seçeneklerin sayısı, karar alma süresiyle doğru orantılıdır. Ancak bu sayı, aynı zamanda, sağlıklı kararlarla ters orantılıdır. Geç olsun güç olmasın misali...
Alternatifler
Karar verirken veya seçim yaparken karşılaştığımız seçenekler birbirlerinin zıttı özelliğini gösterebilirler. Öyle ki çoğu zaman da durum böyledir.
Zıtlığın mevcut olduğu karar alma süreçlerinde elbette yalnızca iki seçenek vardır. Ancak bundan daha fazla seçenek arasında kalmak da pek tabi mümkündür.
İkilem çukuru
Bu tâbir karar alma sürecinde düşülebilen kararsızlığın sonucunda ortaya çıkan tabloyu tasvir etmektedir. Öyle ki zıt kutuplar bu tabloda büyük bir rol oynarken ikiden fazla seçeneğin var olduğu süreçler de bu tabloda yer alır.
Karar alırken seçenekleri karşılaştırarak bir yol izleriz. Bu karşılaştırma işlemi esnasında seçenekler arasında tam anlamıyla mekik dokuruz. Kararsızlık ne kadar uzun sürerse bu git-gel de bir o kadar devam eder. Bir zaman sonra bu koşuşturmaca seçenekler arasındaki bir kazıya dönüşür ve çukur açılmaya başlar.
Nihayetinde bu çukura hapsolur ve seçeneklere olan erişimimizi de kaybederiz. Çukuru kazdığımızla kalırız. Bu da herhangi bir karar alamadığımız anlamına gelmektedir. Bu nedenle diyebilirim ki "En kötü karar bile kararsızlıktan iyidir".
Son birkaç söz
Kararlılığın mahiyeti böyle iken alınan kararlara saygı göstermenin de bir o kadar önemli olduğunu belirtmem gerekir. Hem kendi kararlarımız hem de başkalarının kararları çukura rağmen varlık bulabildiğinden değerlidir.
-nbsas-