Dil, insanlar arasında iletişim kurmaya yarayan bir araçtır. Dilden dile değişse de neredeyse her dil küçükten büyüğe yapılardan meydana gelmektedir. Bu yapılar; harf, ses, kelime, cümle... şeklinde sıralanabilir. Dediğim gibi bu sıralama her dil için geçerli değildir. Sadece kelimelerden oluşan diller de mevcuttur.
Bunun gibi farklılıklar dillerin yazımında ve telaffuzunda da mevcuttur. Bu farklılaşmanın sonucu olarak günümüzde yaklaşık 7000-8000 tane dil mevcuttur. Ancak söylemek gerekir ki bu sayı günden güne azalıyor.
Niçin dil öğrenilmeli? O kadar önemli mi?
Dil öğrenmek, en başta insanlarla iletişim kurmak için gereklidir. Burada, iletişim kurulacak insanlardan kastım, ana dilinizi konuşan kişiler değildir. Ana dil zaten bu konunun dışında kalmaktadır.(Tek başına dil öğrenmek ve yazı yazmak ile ilgili başka bir yazı paylaşacağım) Aynı zamanda burada bahsi geçen "dil", yalnızca sözlü olan dil değildir. Beden ve işaret dili de bu konu dahilindedir.
İlk amaç -ve sonrasında sonuç- olan iletişim kurmak haricinde, farklı dil öğrenmenin çok büyük bir getirisi daha vardır: Farklı düşünebilmek. Son zamanlarda insanlar, her ne kadar güdülerine göre, düşüncesizce, hareket etse de aslolan insanın kelimelerle düşünüp hareket etmesidir. Öyle ki dil, yalnızca konuşmak için değil düşünmek için de bir araçtır. Bunu şöyle düşünebilirsiniz: Kendi kendinize, iç sesinizle, konuşurken(sakın delirdim demeyin...) hangi dille konuşursunuz? Tabi ki ana dilinizle... İsterseniz 8000 dil biliyor olun sonuç yine değişmeyecektir. Çünkü insanın düşünce yapısının kökeninde ana dili vardır.
Yeni diller öğrenmek her ne kadar bunu değiştirmese de bunun düşünmeye etkisi yok değildir. Düşünmenin gelişmesiyle beraber öğrenilen dilin yerel konuşmacılarının düşünce yapısına, olaylardaki bakış açılarına ve buna benzer birçok özellik keşfedebilirsiniz. Yani bir dili öğrenmek demek aslında o dili konuşanları öğrenmek, tanımak demektir. Öyle ki her dil, doğduğu kültürü sırtlanarak onu geleceğe taşır. Yakın geçmişe bakarsak bu, daha da belirginleşir. Ulus devletlerin kurulmasını sağlayan, onların varlığının dayandığı yegane şey kültürlerinin hamalı olan dilleridir.
Peki bir dil nasıl öğrenilir?
Çekimlemeler, dizilim ve diğer dile ait bütün özellikler daha doğrusu kurallar bütününe gramer denir. Çoğunluğun bildiği ve tecrübe ettiği üzere dil öğrenilirken gramere ihtiyaç duyulmaz. Çünkü gramer işin yani dilin veya dil öğrenmenin "belirleme" kısmıdır. Belirleme kısmı derken konuşulan dilin ne olduğunun ve nasıl konuşulduğunun belirlenmesinden bahsediyorum. Yani gramer, "nasıl konuşulacağını" değil "nasıl konuşulduğunu" gösterir, bildirir. Bundan dolayı dili konuşmayı bilmeyen birinin onun nasıl konuşulduğunu öğrenmesi "ek" bir iştir.
Bir dilin nasıl konuşulacağının öğrenilmesi sorusu ise ana dilin öğrenimindeki halimize kıyas yapılarak cevaplanabilir: Konuşarak. Ana dilimizi öğrenirken sürekli konuşmaya çalışarak, hatalar yaparak mükemmel bir çaba gösterdik. Rol modellerimiz olan kişilerin(genelde anne baba) bu konuyla ilgili olan tespitlerini hatırlayalım: "Konuşmayı öğrendi, konuşmayı sökeli 2 hafta geçti..." Burada fark edilmesi gereken önemli bir durum söz konusudur: Konuşmanın, öğretilmediği öğrenildiği yani bizim çabamızın sonucu olduğu. Öyle ki, kolay kolay, kimse bir çocuğa "konuşmayı öğrettim" demez, zaten onlar da bunun -bilinçsizce(?)- farkındadır.
Dil öğrenmek için konuşmak, yazmak, dinlemek hepsi faydalı aktivitelerdir. Öyle ki dil öğretimi genelde bunlar gibi ana bölümlerden ilerler.
Son birkaç söz
"Kabul etmek gerekir ki bazı insanlar dil öğrenmeye daha yatkındır." diye bir son yapacağımı hiç düşünmeseniz iyi edersiniz. Çünkü bu durum yatkınlık değil ilgi alanı ile ilgilidir. Ancak ille de yatkınlıktan bahsedilmek istenirse gramer için böyle bir şey, az da olsa, söz konusu olabilir. Bundan dolayı "nasıl konuşulacağını" öğrenme açısından insanları sınırlı görmek ya bencilliktir ya da farkına varılmadan yapılan bir yanlış, bir aldanmadır.
Bunun gibi farklılıklar dillerin yazımında ve telaffuzunda da mevcuttur. Bu farklılaşmanın sonucu olarak günümüzde yaklaşık 7000-8000 tane dil mevcuttur. Ancak söylemek gerekir ki bu sayı günden güne azalıyor.
Niçin dil öğrenilmeli? O kadar önemli mi?
Dil öğrenmek, en başta insanlarla iletişim kurmak için gereklidir. Burada, iletişim kurulacak insanlardan kastım, ana dilinizi konuşan kişiler değildir. Ana dil zaten bu konunun dışında kalmaktadır.(Tek başına dil öğrenmek ve yazı yazmak ile ilgili başka bir yazı paylaşacağım) Aynı zamanda burada bahsi geçen "dil", yalnızca sözlü olan dil değildir. Beden ve işaret dili de bu konu dahilindedir.
İlk amaç -ve sonrasında sonuç- olan iletişim kurmak haricinde, farklı dil öğrenmenin çok büyük bir getirisi daha vardır: Farklı düşünebilmek. Son zamanlarda insanlar, her ne kadar güdülerine göre, düşüncesizce, hareket etse de aslolan insanın kelimelerle düşünüp hareket etmesidir. Öyle ki dil, yalnızca konuşmak için değil düşünmek için de bir araçtır. Bunu şöyle düşünebilirsiniz: Kendi kendinize, iç sesinizle, konuşurken(sakın delirdim demeyin...) hangi dille konuşursunuz? Tabi ki ana dilinizle... İsterseniz 8000 dil biliyor olun sonuç yine değişmeyecektir. Çünkü insanın düşünce yapısının kökeninde ana dili vardır.
Dilimin sınırları, dünyamın sınırlarını belirler. - Ludwig Wittgenstein
Yeni diller öğrenmek her ne kadar bunu değiştirmese de bunun düşünmeye etkisi yok değildir. Düşünmenin gelişmesiyle beraber öğrenilen dilin yerel konuşmacılarının düşünce yapısına, olaylardaki bakış açılarına ve buna benzer birçok özellik keşfedebilirsiniz. Yani bir dili öğrenmek demek aslında o dili konuşanları öğrenmek, tanımak demektir. Öyle ki her dil, doğduğu kültürü sırtlanarak onu geleceğe taşır. Yakın geçmişe bakarsak bu, daha da belirginleşir. Ulus devletlerin kurulmasını sağlayan, onların varlığının dayandığı yegane şey kültürlerinin hamalı olan dilleridir.
Peki bir dil nasıl öğrenilir?
Çekimlemeler, dizilim ve diğer dile ait bütün özellikler daha doğrusu kurallar bütününe gramer denir. Çoğunluğun bildiği ve tecrübe ettiği üzere dil öğrenilirken gramere ihtiyaç duyulmaz. Çünkü gramer işin yani dilin veya dil öğrenmenin "belirleme" kısmıdır. Belirleme kısmı derken konuşulan dilin ne olduğunun ve nasıl konuşulduğunun belirlenmesinden bahsediyorum. Yani gramer, "nasıl konuşulacağını" değil "nasıl konuşulduğunu" gösterir, bildirir. Bundan dolayı dili konuşmayı bilmeyen birinin onun nasıl konuşulduğunu öğrenmesi "ek" bir iştir.
Bir dilin nasıl konuşulacağının öğrenilmesi sorusu ise ana dilin öğrenimindeki halimize kıyas yapılarak cevaplanabilir: Konuşarak. Ana dilimizi öğrenirken sürekli konuşmaya çalışarak, hatalar yaparak mükemmel bir çaba gösterdik. Rol modellerimiz olan kişilerin(genelde anne baba) bu konuyla ilgili olan tespitlerini hatırlayalım: "Konuşmayı öğrendi, konuşmayı sökeli 2 hafta geçti..." Burada fark edilmesi gereken önemli bir durum söz konusudur: Konuşmanın, öğretilmediği öğrenildiği yani bizim çabamızın sonucu olduğu. Öyle ki, kolay kolay, kimse bir çocuğa "konuşmayı öğrettim" demez, zaten onlar da bunun -bilinçsizce(?)- farkındadır.
Dil öğrenmek için konuşmak, yazmak, dinlemek hepsi faydalı aktivitelerdir. Öyle ki dil öğretimi genelde bunlar gibi ana bölümlerden ilerler.
Son birkaç söz
"Kabul etmek gerekir ki bazı insanlar dil öğrenmeye daha yatkındır." diye bir son yapacağımı hiç düşünmeseniz iyi edersiniz. Çünkü bu durum yatkınlık değil ilgi alanı ile ilgilidir. Ancak ille de yatkınlıktan bahsedilmek istenirse gramer için böyle bir şey, az da olsa, söz konusu olabilir. Bundan dolayı "nasıl konuşulacağını" öğrenme açısından insanları sınırlı görmek ya bencilliktir ya da farkına varılmadan yapılan bir yanlış, bir aldanmadır.
-nbsas-
Yorum Gönder