Hoşgörü; her kapının anahtarı, her düğümün çözümüdür. O olmasaydı, insanlarla, Hobbes'un Leviathan'ı bile başa çıkamazdı.
(Bununla ilgili de ileride bir yazı yazmak şart oldu 🙂)
İnsan; beden ve ruhun bütünüdür. Bu nedenle hem bedensel yani fiziksel hem de ruhsal olarak birçok özelliğe sahiptir. Bu avantajlı durum elbette ki beraberinde bazı yükümlülükler getirecektir. En temel ve belirgin olan yükümlülüklerden biri, bu bileşimi oluşturan bedenin ve ruhun ihtiyaçlarını gidermenin. İnsan buna mecburdur. Aksi halde onları yetkin bir şekilde kullanamaz. Bedensel ihtiyaçlar genellikle herkesin bildiği üzere yeme, içme, uyuma ve bunun gibi daha çok bedensel aktivitelerdir. Ancak ruhsal ihtiyaçlar bu kadar bariz değildir.
Ruhsal ihtiyaçlar
İnsanın bu ihtiyaçları gidermesi pek tabi dış dünyaya somut bir şekilde aksetmez. İnsan bu doyum durumunu kendi belirler ve anlar. Bu konuyla ilgili akla ilk gelenlerden sevgi, huzur, mutluluk gibi soyut ifadeler bizim bu yazıda ele alacağımız kavramlar hep bir bağlantı içerisindedir. Bu soyut ifadeler birer ruhsal ihtiyaçtır. Ancak bu bir genellemedir. Aksi durumlar elbette mevcuttur.
Hoşgörü ve ruhsal ihtiyaçlar
Hoşgörü ile bu ihtiyaçlar arasında kimi zaman doğrudan kimi zaman da dolaylı bir bağlantı kurulabilir. Ancak hoşgörüyü bu alanın herhangi bir yerinden tamamen soyutlamak da pek mümkün değildir. Bu ancak fiziksel ihtiyaçlar için mümkün olabilir. Hoşgörü; yemek yapılırken, yemeğe ilave edilen olmazsa olmaz parçalara, baharatlara benzer. Yani ruhsal doğumda etkisi azımsanamaz.
Hoşgörü nedir?
Biraz kolaya kaçıp TDK'dan ilerlersek, hoşgörü "Her şeyi anlayışla karşılayarak olabildiği kadar hoş görme durumu"dur. Yani kısaca" anlayışla karşılamak" diyebiliriz. Bunlara ek olarak hoşgörü, bir toplumun ana direklerinden biridir. Çünkü toplum, bu sayede birbirine daha kolay katlanabilecektir. Bu "katlanma" durumundan kastım, doğal eșitsizliklerin meydana getirdiği hallerde insanların makul davranışlar sergileyebilmesidir.
Genel olarak toplumda hoşgörü
Toplumun her katmanında(günümüzde her ne kadar "sınıflara ayrılmamış" toplumlar oluşturulduğu ve eşitlik durumunun var olduğu söylense de toplumsal sınıflașma göz ardı edilemeyecek bir gerçekliktir ve her zaman var olacaktır) hoşgörünün izinin bulunması gereklidir. Çıkacakken kapıyı açık tutarak girenlere yol açmak, başkasına zor gelen işleri bize daha az zor geliyorsa başkası için işbaşı yapmak gibi gibi... Örnekler biraz uzun, evet; ancak bunun nedeni örneklerin bir hayli somut olarak çıkartılabilmesidir.
Ailede hoşgörü
Toplumun her katmanı demişken ilk katmanı atlamak şüphesiz saçma olurdu. Ailede var olan, gösterilen, öğretilen hoşgörü bireylerin hafızasına kazınan en derin öğretilerden biridir. Bunun nedeni bu kurumun, her alanda, bireyde güçlü etkiler bırakmasıdır. Birey en baştan bu "baharatla" demlenirse sonraki evrelerde hoşgörüyü uygulamada zorluk çekmez.
Meslekte hoşgörü
"İnsan işini severek yapmalı. "," İnsan sevmediği işten ne keyif ne de verim alır. " gibi sözleri pek çok kere duymuşsunuzdur. Bunlar elbetteki isabetli tespitlerdir. Konumuzla alakası ise bunların hoşgörüsüzlüğe bir" neden" teşkil etmesidir. Yani bir insan meslek hayatında, "dokunduğunu yakar" biçimde gergin ve sert ise bunun nedeni demin saydığım sözlerde mevcuttur. Bu durumun sonucunda ise kişi meslek hayatında hoşgörüden gittikçe uzaklaşır. Bunu birkaç mesleğe uyarlayalım: Doktorluğun kendine uygun olmadığını düşünen ve doktor olana kadar da bu mesleğe soğuk bakan bir kişi eğer ki bu mesleği ifa etmek üzere ise başlarsa, hastaların vay haline... Bağıran çağıran, azarlayan gıcık bir tip... Ancak bunun aksine bu mesleğe az da olsa ilgi gösteren, mesleği yapabileceğini yapabileceğini düşünen bir kişi diğer durumdaki kişiye nazaran bir hayli hoşgörülü bir doktor olacaktır. Hem hastalarına yaklaşma tarzında hem de muayene esnasında işini hakkıyla yerine getirecektir.
Yorum Gönder