Elle tutulamayan bu veriler havada, karmaşık bir düzende, seyahat ediyor gibi gözükse de durum böyle değil. Teknoloji, fiziki şartlardan tam anlamıyla soyutlanamaz, en azından şiimdilik...
Bu yazıda, neredeyse herkesi kendine hayran bırakan teknolojinin, aslında fiziksel anlamda sıkı sınırlara sahip olduğunu ve bu sınırlardan birkaçını anlatmaya çalışacağım.
Su altı kabloları
Pasifikte bir su altı kablosu döşenirken |
Yazının girişinde bahsettiğim konu olan su altı kabloları, dünya çapındaki iletişimin %99'unu sağlamaktadır. Mantığı oldukça basit: Kıtaları ve bittabi ülkeleri birbirlerine bağlamak için çekilen kablolar...
Örnek üzerinden gidelim: Telefonunuzdaki bir fotoğrafı bilgisayarınıza aktarmak istediğinizi varsayalım. En basit şekilde bu bağlantıyı; telefon ile bilgisayar arasındaki bir kablo ile kurarsınız. Kablo, verileri "somut" yani kaba bir görülebilirlik içinde aktarır.
Ancak denizaşırı bir ülkedeki arkadaşınıza da bahsi geçen fotoğrafınızı göndermek isteyebilirsiniz. Bunu yani kablosuz veri transferinin birçok yolu var. Biz e-posta yolunu ele alalım. Telefonunuzdan arkadaşınızın posta adresine, fotoğrafınızı e-posta ile gönderdiğinizi varsayın. İşte burada bir kopukluk bulunmakta: Fotoğrafınız oraya nasıl geldi?
Dünyadaki su altı kabloları |
Bu kısımda, genelde, su altı kabloları devreye giriyor. Siz "gönder"e bastığınızda bağlı olduğunuz internet sağlayıcısı veriyi alıp kara yolu üzerinde gidebileceği en uç noktaya taşır. Sonrasında okyanus veya deniz altındaki fiberoptik kablolar geriye kalan işi benzer bir şekilde devam ettirir. Yol tamamlandığında ve birkaç prosedür daha tamamlandıktan sonra fotoğraf arkadaşınızın önüne gelmiştir.
Oldukça basit olan bu fiziki transfer beni ilk başta hayal kırıklığına uğratmıştı. Belki aynı şey sizin için de geçerli. Açıkçası daha farklı bir sistem beklemekteydim. Ancak üzerine düşününce bu sistemin, şu an elimizdekinin "en iyisi" olduğunu görüyoruz. İnternet, şimdilik, çok geniş bir fiziksel ağın ürünü durumunda.
USB Flash bellekler
İlk çıktığı zaman, taşıyabildiği veri boyutuyla, bir efsane gibi dillerde dolanan usb flash bellekler günümüzde fiziksel engellerle karşı karşıya. Elbette bu bellekler; atası, disketlere nispeten bir hayli fazla veri taşıyabilen ve bir serçe parmağı boyunda olan kullanışlı bir donanım. Ancak son örneklerinde bu engeller çok bariz bir şekilde görülmekte.
Yukarıdaki fotoğrafta da görebileceğiniz üzere bellekğin veriyi tutan kısmı oldukça küçük bir boyuta sahip. Ancak aktarımı sağlayan usb girişi onun 3 katı kadar. Günümüzde standart halini alan bu veri aktarımı yöntemi, bellek boyutu
ne kadar küçülürse küçülsün donanım boyutuna kesin bir sınır getirmekte.
Aslında bu iyi bir durum. Öyle ki bu haliyle bile elde zor tutulurken bundan daha küçük bir bellek bu işi daha da zorlaştıracaktır.
Hologramlar
Şu aralar "hala" bir bilim-kurgu ürünü olan hologramlar da fiziksel engellerle karşılaşmakta. Öyle ki hologramlar hala projeksiyon mantığıyla geliştirİlmeye çalışılmakta.
Projeksiyonların temel mantığında ışığın optik sayesinde yansıtıcı özelliğe kavuşması buunmaktadır. Yansıtmak ise asgari üç elemanla başarılabilir: Yansıtıcı, yansıtılan ve (yansıtılan) yüzey. İlk iki elemanın şu anda hologram için sağlanılabilir durumda olduğu söyleniyor. Ancak üçüncü eleman yani yüzey bu işi farklı kılacak olan şey.
Hologram teknolojisinde prizmatik bir deneme - Halo/Cortana |
Sorun şu: Hologramlar tam olarak bir yüzeyde bulunmuyor, havada süzülüyor. Bu anlamda görüntünün yani yansıtılanın havada asılı kalması gerekiyor. Bu da havanın bir yüzeye dönüştürülmesi anlamına geliyor. 2D veya 3D farketmez bu sorun hologramların her yerinde.
Projeksiyon mantığında bulunan yüzey elemanı için birkaç deneme (su buharıyla, jöleyle, prizma şeklinde camlarla) yapıldı. Ancak başta da bahsettiğim gibi bu, havanın "yüzey" haline getirilmesi ile aynı şey değil.
Son birkaç söz
Bahsettiğim bu üç alan, engellerle karşılaşılan alanlardan sadece birkaçı. Elbette ileride bunlar aşılabilir. Hem de şu anda aklımıza hiç gelmeyen bir şekilde... Sadece zamanının gelmiş olması lazım.
Son teknoloji bir Kuantum Bilgisayar (bir kısmı) |
İlk "yerel" telefonun icadı ile "Keşfedilecek daha ne kaldı ki?" sorusu bilim insanlarının konuşmalarına kadar sıçramıştı. Bu konuşmalar 19. yüzyılın sonlarında yapıldı ve görüyoruz ki keşfedilecek daha çok şey varmış.
Yalnız bu "yeni" keşiflerin, bahsi geçen konuşmalarda yer alanlar tarafından yapılmadığını eklemek gerekir. Bunlar, yani insanlığa katkıda bulunan keşifler, meraklarını yitirmeyen gerçek kaşifler tarafından keşfedildi, icat edildi.
"Meraklılık", insanlık için olduğu sürece, medeniyeti ve bittabi insanlığı daha ileriye taşımaya devam edecek.
-nbsas-
Yorum Gönder