Dünya üzerinde binlerce dil, yüzlerce ırk ve din mevcut. Bu unsurların bir arada ele alınması tam anlamıyla doğru değil elbet. Öyle ki ne birleşticilik oranları aynı ne de ayrıştırıcılıkları. Ancak şu var ki hepsi de tarihte rol almış unsurlardır.
Bu yazıda insanları birleştiren, kaynaştıran ve yine onları binbir parçaya ayıran birkaç tarihi öge veya kavramdan bahsedeceğim.
İlk kabul: Farklıyız
Biliyoruz ki veya bilmeliyiz ki birbirimizden farklıyız, önceden de öyleydi şimdi de öyle, ancak gelecek meçhul. Şimdi burada neden farklı olduğumuzu tek tek sayıp dökme ihtiyacı duymuyorum. İnanıyorum ki bunun üzerinde çok az kafa yoran bir kişi bile, kendinden farklı olan bir başkasını kolayca bulabilir.
Durum böyleyken farklılığın ne olduğunu açıklamak elzem hale gelir. Bir zıtlık mı farklılık? Kesişme mi, yoksa önemsenmeyecek bir ayrıklık hali mi? Ya da zenginlik demek mi doğru farklılığa?
İşte bu safhada yaptığınız seçim sizin temelinizi oluşturur. Öyle ki fikriniz, karakteriniz, davranışlarınız, dünyaya bakış açınız tamamen bunun üzerine temellenir. Bu temelin zayıflığı söz konusu değildir. Bu temel daima sağlamdır, ne var ki bunun bir önemi de yoktur. Sağlamlık, estetiği zaruri kılmaz.
Farklılığın açıklanmasına göre tutulan yol
İkinci aşamada bir yol tutulması gerektiğinden ifadeyi biraz daha somutlaştırmalıyız.
Bu farklılığı, matematiksel olarak ifade edebileceğimizi düşünüyorum. Pek karmaşık bir şey düşünmeye gerek yok, iki işaret -veya sembol- gerekli bize: artı(+) ve eksi(-).
Elimizdeki bu iki sembolü insanları "etiketlemek" için kullanırız: Birisi artı birisi eksi, sonra bir diğeri, sonra bir diğeri... Bu böylece sürüp gider. Her bir artı ve eksi fonksiyonel olarak aynı olsalar da elbette her bir insanın etiketi kendine özgü olacaktır.
Son etiketleme yapıldığında artık sıra işlemi yapmaya gelir: toplama işlemi. Bu toplama işleminin sonucu ise bize, basit bir şekilde elimizde ne kaldığını gösterir. Ne kaldığını yani hangi "değerlerin" kaldığını.
Bu örnekten hareketle, ilk kabulden sonra tutulacak iki yol vardır, yalnızca iki yol: Demin yaptığım gibi etiketlemeyi iki işareti de kullanarak yapabiliriz. Buna ek olarak yalnızca bir işareti kullanmamız da mümkün.
İlk yol tutulursa sonuç malum. Mutlaka bir kaç işaret elimizden kayıp gider. İkinci yol ise daha çok bakış açımızla şekillenir: Sadece artılar veya sadece eksiler. Ben, olumlu bir karaktere sahip artıyı kullanma taraftarıyım. Birbirinden farklı ancak her biri diğerine katkıda bulunan binlerce, milyonlarca artı...
Tutkallar - Dikenler
Başta bahsettiğim üzere insanları bir arada tutan ögeler mevcuttur. Bu ögelerin hepsi iki tarafı keskin bıçak: hem bir tutkal hem de bir diken. Şimdi bunlardan birkaçına değinelim:
Dil
Şu an hayatta olan 8000* civarında dil keşfedilmiştir. Bazı dillerin (örneğin: Wintu-Nomlaki**) tek bir konuşanı varken bazı diller (örneğin: Hintçe) de kayda değer bir konuşmacı sayısına sahiptir. Elbette kayıtlara geçmeyen daha binlerce dil olduğunu eklemek gerekir.
Ulus devletlerinin temel hareket noktası olan bu dil bu devletleri bir arada tutan bir ögedir. Aynı zamanda ayrışmanın da gerçekleşmesi bu anlamda kaçınılmaz olmuştur. İmparatorluklardan ulus devletlerine geçişin en önemli faktörü "dil temelli ayrışma"dır.
Irk
Günümüzde "diken" yönünden en çok kaçınılan ögedir: "No to racism!". Bu sloganla bu ögenin ayrıştırıcı gücüne dikkat çeken dünya, aslında daha çok onun birleştirici -"tutkal"- gücünden çekinmektedir.
İkinci Dünya Savaşı'nın etkileri yarım asır geçmesine rağmen kendine bir yerlerde hayat bulabiliyor.*** Buna ek olarak da ABD'deki sosyolojik sorunlardan bahsedilebilir.
Din
Ögelerin en eskisidir din. En eskisinden kastım "farkına varılma" zamanıdır. Ateizm, agnostisizm, putperestlik, animizm, fetişizm, deizm, monoteizm... şeklinde geniş bir terminolojiye sahip bu alan. Öyle ki bu kavramlar çağlardır zikrediliyor.
İnsanlar, din mefhumunu tutkal-diken söylemi çerçevesinde değerlendirirken genelde: bir dine inananlar onun birleştiriciliğinden, bu şekilde bir inanca sahip olmayanlar ise onun ayrıştırıcılığından dem vurur. İstisnalar, objektif değerlendimelerle, mevcut olmakla beraber genel resim bu şekildedir.
Nefret isteği
Bundan 150-200 yıl önceye kadar "farklı" insanların karşılaşması bugünden çok farklı bir içeriğe sahipti. Öyle ki bir sonraki görüşme meçhuldü, belki bu farklı insanların bir daha iletişimleri mümkün olmayacaktı. Günümüzde ise bu aralık saniyelere indirgendi.
Bir sonraki görüşmesi meçhul olan insanların öfkesi, nefreti pek sıcak kalamıyordu, birkaç görüşme ile kendine hasım edinemiyordu. İstese de istemese de, aşırı kindar değilse, içi bir zaman sonra soğuyordu.
Günümüzde bu durum tersine döndüğünden, nefret ateşi sönmek yerine gitgide yelleniyor, büyüyor. Şuursuzca eylemler sergileyen sinir küpleri günden güne artıyor. Bir anlık duyulan hoşnutsuzluk, zamanla nefret isteğine dönüşüyor, nefreti istemeye.
Son birkaç söz
İnsanların ayrıştırıcı "nefret" söylemlerini yalnızca gelişen teknolojiye bağlamak niyetinde değilim. Aksine bunu, yani bu nefret isteğini, sürecin arzulanmayan bir parçası olarak görüyorum. Öyle ki teknoloji kültürü henüz tam olarak yerli yerine oturmadığından bunun aksini beklemek de mümkün değil.
Ancak bu durumdan, bu şekilde bekleyerek bir çıkar yol bulunması da mümkün değil. Bizi bir başka insandan ayrıştıran hangi unsur olursa olsun, onu nefrete veya nefret isteğine dönüştürmemiz için gerçekten haklı bir sebep mevcut değildir.
"Geleceğin akıbetini", onu şekillendiren bizler belirleyeceğiz. Bahis mevzu olan işlemin sonucu yine bizi, yani insanlığı etkileyecektir. Öyle ki, bu yolda, her ne şekilde olursalar olsun, "tüm artı"lara ihtiyacımız var.
* Farklı Diller Öğrenmek adlı yazıdan daha fazla bilgi almak için tıklayınız/dokununuz
** https://www.sabah.com.tr/galeri/dunya/dunyada-az-konusulan-diller
*** Nasyonel Sosyalizm adlı yazıdan daha fazla bilgi almak için tıklayınız/dokununuz
Bu yazıda insanları birleştiren, kaynaştıran ve yine onları binbir parçaya ayıran birkaç tarihi öge veya kavramdan bahsedeceğim.
İlk kabul: Farklıyız
Biliyoruz ki veya bilmeliyiz ki birbirimizden farklıyız, önceden de öyleydi şimdi de öyle, ancak gelecek meçhul. Şimdi burada neden farklı olduğumuzu tek tek sayıp dökme ihtiyacı duymuyorum. İnanıyorum ki bunun üzerinde çok az kafa yoran bir kişi bile, kendinden farklı olan bir başkasını kolayca bulabilir.
Durum böyleyken farklılığın ne olduğunu açıklamak elzem hale gelir. Bir zıtlık mı farklılık? Kesişme mi, yoksa önemsenmeyecek bir ayrıklık hali mi? Ya da zenginlik demek mi doğru farklılığa?
İşte bu safhada yaptığınız seçim sizin temelinizi oluşturur. Öyle ki fikriniz, karakteriniz, davranışlarınız, dünyaya bakış açınız tamamen bunun üzerine temellenir. Bu temelin zayıflığı söz konusu değildir. Bu temel daima sağlamdır, ne var ki bunun bir önemi de yoktur. Sağlamlık, estetiği zaruri kılmaz.
Farklılığın açıklanmasına göre tutulan yol
İkinci aşamada bir yol tutulması gerektiğinden ifadeyi biraz daha somutlaştırmalıyız.
Bu farklılığı, matematiksel olarak ifade edebileceğimizi düşünüyorum. Pek karmaşık bir şey düşünmeye gerek yok, iki işaret -veya sembol- gerekli bize: artı(+) ve eksi(-).
Elimizdeki bu iki sembolü insanları "etiketlemek" için kullanırız: Birisi artı birisi eksi, sonra bir diğeri, sonra bir diğeri... Bu böylece sürüp gider. Her bir artı ve eksi fonksiyonel olarak aynı olsalar da elbette her bir insanın etiketi kendine özgü olacaktır.
Son etiketleme yapıldığında artık sıra işlemi yapmaya gelir: toplama işlemi. Bu toplama işleminin sonucu ise bize, basit bir şekilde elimizde ne kaldığını gösterir. Ne kaldığını yani hangi "değerlerin" kaldığını.
Bu örnekten hareketle, ilk kabulden sonra tutulacak iki yol vardır, yalnızca iki yol: Demin yaptığım gibi etiketlemeyi iki işareti de kullanarak yapabiliriz. Buna ek olarak yalnızca bir işareti kullanmamız da mümkün.
İlk yol tutulursa sonuç malum. Mutlaka bir kaç işaret elimizden kayıp gider. İkinci yol ise daha çok bakış açımızla şekillenir: Sadece artılar veya sadece eksiler. Ben, olumlu bir karaktere sahip artıyı kullanma taraftarıyım. Birbirinden farklı ancak her biri diğerine katkıda bulunan binlerce, milyonlarca artı...
Tutkallar - Dikenler
Başta bahsettiğim üzere insanları bir arada tutan ögeler mevcuttur. Bu ögelerin hepsi iki tarafı keskin bıçak: hem bir tutkal hem de bir diken. Şimdi bunlardan birkaçına değinelim:
Dil
Şu an hayatta olan 8000* civarında dil keşfedilmiştir. Bazı dillerin (örneğin: Wintu-Nomlaki**) tek bir konuşanı varken bazı diller (örneğin: Hintçe) de kayda değer bir konuşmacı sayısına sahiptir. Elbette kayıtlara geçmeyen daha binlerce dil olduğunu eklemek gerekir.
Ulus devletlerinin temel hareket noktası olan bu dil bu devletleri bir arada tutan bir ögedir. Aynı zamanda ayrışmanın da gerçekleşmesi bu anlamda kaçınılmaz olmuştur. İmparatorluklardan ulus devletlerine geçişin en önemli faktörü "dil temelli ayrışma"dır.
Irk
Günümüzde "diken" yönünden en çok kaçınılan ögedir: "No to racism!". Bu sloganla bu ögenin ayrıştırıcı gücüne dikkat çeken dünya, aslında daha çok onun birleştirici -"tutkal"- gücünden çekinmektedir.
İkinci Dünya Savaşı'nın etkileri yarım asır geçmesine rağmen kendine bir yerlerde hayat bulabiliyor.*** Buna ek olarak da ABD'deki sosyolojik sorunlardan bahsedilebilir.
Din
Ögelerin en eskisidir din. En eskisinden kastım "farkına varılma" zamanıdır. Ateizm, agnostisizm, putperestlik, animizm, fetişizm, deizm, monoteizm... şeklinde geniş bir terminolojiye sahip bu alan. Öyle ki bu kavramlar çağlardır zikrediliyor.
İnsanlar, din mefhumunu tutkal-diken söylemi çerçevesinde değerlendirirken genelde: bir dine inananlar onun birleştiriciliğinden, bu şekilde bir inanca sahip olmayanlar ise onun ayrıştırıcılığından dem vurur. İstisnalar, objektif değerlendimelerle, mevcut olmakla beraber genel resim bu şekildedir.
Nefret isteği
Bundan 150-200 yıl önceye kadar "farklı" insanların karşılaşması bugünden çok farklı bir içeriğe sahipti. Öyle ki bir sonraki görüşme meçhuldü, belki bu farklı insanların bir daha iletişimleri mümkün olmayacaktı. Günümüzde ise bu aralık saniyelere indirgendi.
Bir sonraki görüşmesi meçhul olan insanların öfkesi, nefreti pek sıcak kalamıyordu, birkaç görüşme ile kendine hasım edinemiyordu. İstese de istemese de, aşırı kindar değilse, içi bir zaman sonra soğuyordu.
Günümüzde bu durum tersine döndüğünden, nefret ateşi sönmek yerine gitgide yelleniyor, büyüyor. Şuursuzca eylemler sergileyen sinir küpleri günden güne artıyor. Bir anlık duyulan hoşnutsuzluk, zamanla nefret isteğine dönüşüyor, nefreti istemeye.
Son birkaç söz
İnsanların ayrıştırıcı "nefret" söylemlerini yalnızca gelişen teknolojiye bağlamak niyetinde değilim. Aksine bunu, yani bu nefret isteğini, sürecin arzulanmayan bir parçası olarak görüyorum. Öyle ki teknoloji kültürü henüz tam olarak yerli yerine oturmadığından bunun aksini beklemek de mümkün değil.
Ancak bu durumdan, bu şekilde bekleyerek bir çıkar yol bulunması da mümkün değil. Bizi bir başka insandan ayrıştıran hangi unsur olursa olsun, onu nefrete veya nefret isteğine dönüştürmemiz için gerçekten haklı bir sebep mevcut değildir.
"Geleceğin akıbetini", onu şekillendiren bizler belirleyeceğiz. Bahis mevzu olan işlemin sonucu yine bizi, yani insanlığı etkileyecektir. Öyle ki, bu yolda, her ne şekilde olursalar olsun, "tüm artı"lara ihtiyacımız var.
-nbsas-
* Farklı Diller Öğrenmek adlı yazıdan daha fazla bilgi almak için tıklayınız/dokununuz
** https://www.sabah.com.tr/galeri/dunya/dunyada-az-konusulan-diller
*** Nasyonel Sosyalizm adlı yazıdan daha fazla bilgi almak için tıklayınız/dokununuz
Yorum Gönder