Sıralama nasıldı? Karanlık Çağ, Taş çağı, Maden çağı, İlkçağ Ortaçağ, Yeniçağ, Yakınçağ... Bilen bilmeyen herkesin "kulak dolgunluğuyla" aşina olduğu bir konu. Ancak ne kadar mantıklı ve akla yatkın gözükse de bu sıralama bazı belirsizliklere ve mantık hatalarını da barındırıyor. Bu yazıda bu sıralama üzerine ve tarihin bu tarz bir doğrudan ibaret olmadığından bahsedeceğim.
Doğru ve Yükselen Doğru
Alttaki "paragrafı" görünce insan bi irkiliyor gerçekten. Ancak bu paragrafı bölmenin pek doğru olmadığını düşünüyorum. Okurken bütünselliği her manada yaşamak lazım. İşte dünyanın "özet" tarihi:
Yukarıda belirttiğim sıralamaya göre; karanlık devre ait bilgi bulunmamakta ve ayrıca insanlar ya yoklar ya da tamamen pasif -hayvandan farksız- yaratıklardır, varlıklardır. Bununla birlikte taş çağında insanlar çeşitli taşlardan çeşitli yöntemlerle (yontma, cilalı taş, kaba taş) "ilkel" aletler meydana getiriyorlar. Bu aletler daha çok kesici-delici(mızrak, bıçak) aletlerdir. Maden çağında insanlar, madenleri işlemeyi yani önce eritmeyi sonrasında da onlara şekil vermeyi öğreniyorlar. Bu maden çağlarında en büyük devrim demirin kullanılması(kılıç, kalkan, ok, demir başlı mızrak, gürz) oluyor. Altın ve bakırdan çeşitli süs eşyaları ve ekonomik değere sahip nesneler(kolye, yüzük, küpe, para...) üretmeye başlıyorlar. Sene M.Ö. -veya İ.Ö.- 3200'e geldiğinde insanlar düşünceleri ve verileri kalıcı kılan yazıyı(Sümerler) "icat ediyorlar". Zigguratlarda(Mezopotamya'da bulunan çok işlevli yapılar) girdi-çıktı kontrolü için kayıt tutmaya, tanrılara hesap vermek için günlükler(Hititlerde anallar) yazmaya, antlaşmalar(Kadeş ant.) yapmaya başlıyorlar. Devletler önceden de olduğu gibi kuruluyor, yıkılıyor ancak bu sefer daha teşkilatlı ve iz bırakıcı(Akadlar, Babiller, Asurlar) oluyor. Çeşitli felaketlerden(kıtlık, barajların yıkılması, deprem ve su taşkınları) dolayı bulundukları yeri terk ederek dünyanın dört bir yanına dağılıyorlar(Kavimler göçü) ve Ortaçağ başlıyor. Bu büyük göçe kadar canla başla çalışan, fikir üreten, tarihe mil taşlarını birer birer diken Batı dünyası tam anlamıyla "karanlıkta" kalıyor. Kurdukları devletler yağmacı(feodal otorite), yetiştirdikleri insanlar hırsız(kilise ve derebeyler), insanlarının vücutları hastalıklı(veba, kolera) ve toprakları verimsiz hale geliyor. Bu esnada isminin dahi zıt olduğu Doğu, Batı'nın mirasına sahip çıkıyor ve ona kendi yorumunu ve bilgisini katarak onu zenginleştiriyor(İslam'ın veya Doğunun altın çağı). Devletleriyle(İslam Devleti, Endülüs Emevi, Abbasi, Selçuklu, Osmanlı) de güçlenen Doğu, Yeni çağın kapısını açarken(İstanbul'un Fethi -1453) daha o tarihten, asırlarca taşıdığı bayrağı Batı'ya geri veriyor(Latin bilginlerin İstanbul'dan ayrılışı). Batı, hem geçmişiyle(Antik Yunanla) hem de son bayraktarın(Doğunun) katkılarıyla üzerinde yaşadığı tepsiyi mavi bir bilyeye dönüştürüp(Galilleo) onun etrafında dört dönüyor(coğrafi keşifler). Ancak üzerlerine sinmiş olan karanlık özgürlük mücadelesi(Baskıcı merkezi yönetim) vermeden tam olarak kalkmayacak gibi görünüyor. Halk, gizli aktör burjuvazi sayesinde, devrimden devrime(1789 Fransız İhtilali, Sanayi devrimi) koşuyor. İnsan gücünün yerini buharlı makineler, Mekanik ve analogun yerini dijital devralıyor. İnsanlık hiç olmadığı kadar yoğun bir fikrî ve ekonomik gelişim dönemi geçiriyor. İnsanlar, etrafını dört döndükleri dünyanın dışına, binlerce yıldır gözlemledikleri Ay'a(1969) ve dış uzaya adım atıyor. Bununla birlikte gelişen teknoloji(en önemli faktör internet) Dünya'yı bir site devletinden daha küçük bir hale getiriyor(ulaşım araçları: hava, deniz ve tren yolu. Global yatırımlar ve global ticaret ağları).
Bilinen ve kabul edilen(tarihi çağlar çizelgesine göre) Dünya tarihinin -tabi ki de- eksik yönleriyle en özet halini yazmaya çalıştım. Bu özetin kesintisiz(yani parantezler ve açıklamalar olmadan) halini okumak isteyebilirsiniz diye onu da paylaşıyorum:
-Bu versiyonda yeni bir şey yok. Yalın bir okuma için konulmuştur, dilerseniz okumayı atlayabilirsiniz-
Yukarıda belirttiğim sıralamaya göre; karanlık devre ait bilgi bulunmamakta ve ayrıca insanlar ya yoklar ya da tamamen pasif -hayvandan farksız- yaratıklardır, varlıklardır. Bununla birlikte taş çağında insanlar çeşitli taşlardan çeşitli yöntemlerle "ilkel" aletler meydana getiriyorlar. Bu aletler daha çok kesici-delici aletlerdir. Maden çağında insanlar, madenleri işlemeyi yani önce eritmeyi sonrasında da onlara şekil vermeyi öğreniyorlar. Bu maden çağlarında en büyük devrim demirin kullanılması oluyor. Altın ve bakırdan çeşitli süs eşyaları ve ekonomik değere sahip nesneler üretmeye başlıyorlar. Sene M.Ö. -veya İ.Ö.- 3200'e geldiğinde insanlar düşünceleri ve verileri kalıcı kılan yazıyı "icat ediyorlar". Zigguratlarda girdi-çıktı kontrolü için kayıt tutmaya, tanrılara hesap vermek için günlükler yazmaya, antlaşmalar yapmaya başlıyorlar. Devletler önceden de olduğu gibi kuruluyor, yıkılıyor ancak bu sefer daha teşkilatlı ve iz bırakıcı oluyor. Çeşitli felaketlerden dolayı bulundukları yeri terk ederek dünyanın dört bir yanına dağılıyorlar ve Ortaçağ başlıyor. Bu büyük göçe kadar canla başla çalışan, fikir üreten, tarihe mil taşlarını birer birer diken Batı dünyası tam anlamıyla "karanlıkta" kalıyor. Kurdukları devletler yağmacı, yetiştirdikleri insanlar hırsız, insanlarının vücutları hastalıklı ve toprakları verimsiz hale geliyor. Bu esnada isminin dahi zıt olduğu Doğu, Batı'nın mirasına sahip çıkıyor ve ona kendi yorumunu ve bilgisini katarak onu zenginleştiriyor. Devletleriyle de güçlenen Doğu, Yeni çağın kapısını açarken daha o tarihten, asırlarca taşıdığı bayrağı Batı'ya geri veriyor. Batı, hem geçmişiyle hem de son bayraktarın katkılarıyla üzerinde yaşadığı tepsiyi mavi bir bilyeye dönüştürüp onun etrafında dört dönüyor. Ancak üzerlerine sinmiş olan karanlık özgürlük mücadelesi vermeden tam olarak kalkmayacak gibi görünüyor. Halk, gizli aktör burjuvazi sayesinde, devrimden devrime koşuyor. İnsan gücünün yerini buharlı makineler, Mekanik ve analogun yerini dijital devralıyor. İnsanlık hiç olmadığı kadar yoğun bir fikrî ve ekonomik gelişim dönemi geçiriyor. İnsanlar, etrafını dört döndükleri dünyanın dışına, binlerce yıldır gözlemledikleri Ay'a ve dış uzaya adım atıyor. Bununla birlikte gelişen teknoloji, Dünya'yı bir site devletinden daha küçük bir hale getiriyor.
Fark ettiyseniz bu yazı biraz taraflı olmakla birlikte hep bir "ilerleme"nin varlığından bahsediyor. Taraflı olması, toplumların tarihlerini ve dünya tarihini çıkarcı bir biçimde hazırlamış olmasından kaynaklanıyor.(Buna "Sarışınların Tarihi" de deniyor: Ece Ayhan) İlerlemenin esprisi ise tarihin her zaman yükselişte olan bir doğru gibi görülmesinden kaynaklanmaktadır. Eski olan geri, yeni olan ise ileridir. Bu tabiri her yerde bulmak mümkün: Yeni teknoloji, yeni araba, yeni ev. Ancak bildiğimiz üzere yeni olan her şey iyi olmamakla beraber(Nerde o eski Ramazanlar?!) her zaman ileri de değildir.
Son 50-60 yıldır bu argüman her bilim dalında olmasa da tartışılmakta: "Eski, yeniden daha ileri ve iyi olmuş olabilir." Araştırmalar da ve hatta günümüzdeki durum da(ilkel kabilelerle aynı anda yaşayan akıllı telefonlu insanlar) gösteriyor ki dünyada aynı zamanda yaşayan insanlar farklı gelişmişlik seviyelerine sahip olabilirler. Tabi burada "iyi" ve "ileri"nin ne olduğunun açıklanması istenecektir. Ben burada ayrıntılı bir açıklamadan kaçınıyorum çünkü herkesin kendi ölçütleri bulunmaktadır. Ortak bir ölçüt belirlemek bu konuda pek doğru ve mümkün değildir.
Bu sıralamada yer alan bazı belirsizlik ve hatalar
Bundan sonra yazacaklarım paranormal diye isimlendirilen olay ve olgularla büyük benzerlik gösterecektir. Bundan dolayı yazacaklarımla; her şeyin arkasında gizemli bir örgüt arayan, komplo teorileri kuran veya felaket tellallığı yapan biri gibi gözükebilirim. Onun için şimdiden, bunu amaçlamadığımı söylemek istiyorum. Bununla birlikte yazacaklarım bu "gizemli" olayları ve durumları açığa kavuşturur nitelikte olacak ve her şeyin aslında olağan olduğunu gösterecektir. Ayrıca bilgilendirme amaçlı bir yazı olduğundan inanmanızı değil bilgilenmenizi hedeflediğimi de belirtmek istiyorum.
En bilindik efsane: Piramitler
İnşasından bubi tuzaklarına, mimari özelliklerinden elektromanyetik alanına kadar her şeyiyle ilgi kaynağı olabilen piramitler tarih çağları "kültüne" en sarsıcı darbelerden birini vurmaktadır. Öyle ki piramitler inşası ve mimarisi bakımından bugünkü teknikle kıyaslanamayacak derecede öndedir. İnşası ile ilgili çok fazla tez ortaya atılan, animasyonlu videolar yapılan ve kölelerin kol gücüyle bu işin mümkün olduğu söylenen birçok görüş çürütülmüştür. Tabi hala geçerliliklerini koruyanlar da vardır. Ancak geçerliliklerini korusalar da bu tezler ancak inşanın bir kısmına ışık tutmaktadır.
Bunlarla beraber içinde yer alan ve "bubi" diye adlandırılan tuzaklar birçok kitap ve filme konu olmuştur. Bu yüzden ben daha "bubi" dedikten sonra sizin aklınıza mutlaka çeşit çeşit ölümcül tuzak gelmiştir. Bunların yapılması bir yana içindeki labirentlerin varlığı başlı başına bir tuzak niteliğindedir.
Elektromanyetik alan olayına gelirsek; Fişlerde, bataryalarda, elektrikli çoğu aletin adaptöründe AC yazısını görebilirsiniz.(Gerçi son üretim cihazlara pek yer almıyor) Açılımı Alternating Current olan AC, alternatif akım demektir. Bu akımın zıttı denebilecek DC(Direct Current yani doğru akım) +(artı) ve -(eksi) kutuplarının yer değiştirmeden iletilmesini sağlar. Ancak alternatif akımda kutuplar sürekli yer değiştirir. Bununla birlikte DC daha kontrol edilebilirdir. Öyle ki piller doğru akımlıdır.
Yakın tarihte Tesla'nın ün kazandığı AC'nin, piramitlerde de bulunduğu iddia edilmektedir. Bunun kanıtı olan hiyeroglifler günümüzdeki bu gibi gelişmeler sayesinde aydınlatılmaktadır. Bununla birlikte piramitlerin birer Alternatif akım adaptörü olduğu tezi de savunulmaktadır. Bunu iddia edenler piramitlerin mimarisindeki gizeme dikkat çekmektedirler. Ancak bunu kanıt olarak kabul etmeyen bilim insanları da vardır.
Kayıp şehir: Atlantis
Kutsal kitaplarda çeşit çeşit isimlerle anıldığı söylenen bu şehrin, atlas okyanusunun dibinde yer aldığı söylenmektedir. Birçok dalgıç bölgede geniş çaplı araştırmalar yapmış ancak pek fazla bulgu elde edememiştir. Ancak bu şehrin gelişmiş teknolojiyi kullanan bir medeniyet tarafından yurt edinildiğini söyleyenler kutsal kitaplardan ilham alarak araştırmalarına devam etmektedirler.
Karanlık çağlar
Bana göre en büyük muamma burada yer alıyor. İnsanların pasif olduğu ve kayda değer bir iş yapmamış olmaları... Sırf elimizde bulgu yok diye bu bilimsel bir gerçeklik halini almaya başladı. Gerçi kanıtlanamayan şeylerin bilimde yeri yoktur ancak bilim bu konuda nedense ödün veriyor.
Son zamanlarda daha derin katmanlarda yapılan arkeolojik kazılar, üst üste kurulmuş şehirlerin olduğunu gösterdi. Şehirlerin arasında toprak veya değerli maden katmanları yer almakta. Ancak çok eski zamandan gelen bu kalıntılar maalesef pek dayanıklı olmadığından incelemeye elverişli değil.
Belirsizlikler karşısında bilimin tavrı
Tarih bilimi gibi(en çok tarih) süreçleri inceleyen bilim dalları bir tasnife mecburdur. Ancak psikoloji dalında da belirttiğim gibi bilimin metodolojik yaklaşımı garip ve tutarsız sonuçlar oluşturabilir. Eklemek gerekir ki bilim bu tasnifleri yapmadan kat'a ilerleyemez, yapısı müsait değil. Bu yüzden "bilimleştirme" her alana adapte edilebilecek bir şey değildir, pozitivizm bu alanda insanı sorgulayan bir varlıktan mutaassıp bir ahmağa dönüştürür.
Peki öyle değilse süreç nasıldı?
Doğru ve Yükselen Doğru
Alttaki "paragrafı" görünce insan bi irkiliyor gerçekten. Ancak bu paragrafı bölmenin pek doğru olmadığını düşünüyorum. Okurken bütünselliği her manada yaşamak lazım. İşte dünyanın "özet" tarihi:
Yukarıda belirttiğim sıralamaya göre; karanlık devre ait bilgi bulunmamakta ve ayrıca insanlar ya yoklar ya da tamamen pasif -hayvandan farksız- yaratıklardır, varlıklardır. Bununla birlikte taş çağında insanlar çeşitli taşlardan çeşitli yöntemlerle (yontma, cilalı taş, kaba taş) "ilkel" aletler meydana getiriyorlar. Bu aletler daha çok kesici-delici(mızrak, bıçak) aletlerdir. Maden çağında insanlar, madenleri işlemeyi yani önce eritmeyi sonrasında da onlara şekil vermeyi öğreniyorlar. Bu maden çağlarında en büyük devrim demirin kullanılması(kılıç, kalkan, ok, demir başlı mızrak, gürz) oluyor. Altın ve bakırdan çeşitli süs eşyaları ve ekonomik değere sahip nesneler(kolye, yüzük, küpe, para...) üretmeye başlıyorlar. Sene M.Ö. -veya İ.Ö.- 3200'e geldiğinde insanlar düşünceleri ve verileri kalıcı kılan yazıyı(Sümerler) "icat ediyorlar". Zigguratlarda(Mezopotamya'da bulunan çok işlevli yapılar) girdi-çıktı kontrolü için kayıt tutmaya, tanrılara hesap vermek için günlükler(Hititlerde anallar) yazmaya, antlaşmalar(Kadeş ant.) yapmaya başlıyorlar. Devletler önceden de olduğu gibi kuruluyor, yıkılıyor ancak bu sefer daha teşkilatlı ve iz bırakıcı(Akadlar, Babiller, Asurlar) oluyor. Çeşitli felaketlerden(kıtlık, barajların yıkılması, deprem ve su taşkınları) dolayı bulundukları yeri terk ederek dünyanın dört bir yanına dağılıyorlar(Kavimler göçü) ve Ortaçağ başlıyor. Bu büyük göçe kadar canla başla çalışan, fikir üreten, tarihe mil taşlarını birer birer diken Batı dünyası tam anlamıyla "karanlıkta" kalıyor. Kurdukları devletler yağmacı(feodal otorite), yetiştirdikleri insanlar hırsız(kilise ve derebeyler), insanlarının vücutları hastalıklı(veba, kolera) ve toprakları verimsiz hale geliyor. Bu esnada isminin dahi zıt olduğu Doğu, Batı'nın mirasına sahip çıkıyor ve ona kendi yorumunu ve bilgisini katarak onu zenginleştiriyor(İslam'ın veya Doğunun altın çağı). Devletleriyle(İslam Devleti, Endülüs Emevi, Abbasi, Selçuklu, Osmanlı) de güçlenen Doğu, Yeni çağın kapısını açarken(İstanbul'un Fethi -1453) daha o tarihten, asırlarca taşıdığı bayrağı Batı'ya geri veriyor(Latin bilginlerin İstanbul'dan ayrılışı). Batı, hem geçmişiyle(Antik Yunanla) hem de son bayraktarın(Doğunun) katkılarıyla üzerinde yaşadığı tepsiyi mavi bir bilyeye dönüştürüp(Galilleo) onun etrafında dört dönüyor(coğrafi keşifler). Ancak üzerlerine sinmiş olan karanlık özgürlük mücadelesi(Baskıcı merkezi yönetim) vermeden tam olarak kalkmayacak gibi görünüyor. Halk, gizli aktör burjuvazi sayesinde, devrimden devrime(1789 Fransız İhtilali, Sanayi devrimi) koşuyor. İnsan gücünün yerini buharlı makineler, Mekanik ve analogun yerini dijital devralıyor. İnsanlık hiç olmadığı kadar yoğun bir fikrî ve ekonomik gelişim dönemi geçiriyor. İnsanlar, etrafını dört döndükleri dünyanın dışına, binlerce yıldır gözlemledikleri Ay'a(1969) ve dış uzaya adım atıyor. Bununla birlikte gelişen teknoloji(en önemli faktör internet) Dünya'yı bir site devletinden daha küçük bir hale getiriyor(ulaşım araçları: hava, deniz ve tren yolu. Global yatırımlar ve global ticaret ağları).
Bilinen ve kabul edilen(tarihi çağlar çizelgesine göre) Dünya tarihinin -tabi ki de- eksik yönleriyle en özet halini yazmaya çalıştım. Bu özetin kesintisiz(yani parantezler ve açıklamalar olmadan) halini okumak isteyebilirsiniz diye onu da paylaşıyorum:
-Bu versiyonda yeni bir şey yok. Yalın bir okuma için konulmuştur, dilerseniz okumayı atlayabilirsiniz-
Yukarıda belirttiğim sıralamaya göre; karanlık devre ait bilgi bulunmamakta ve ayrıca insanlar ya yoklar ya da tamamen pasif -hayvandan farksız- yaratıklardır, varlıklardır. Bununla birlikte taş çağında insanlar çeşitli taşlardan çeşitli yöntemlerle "ilkel" aletler meydana getiriyorlar. Bu aletler daha çok kesici-delici aletlerdir. Maden çağında insanlar, madenleri işlemeyi yani önce eritmeyi sonrasında da onlara şekil vermeyi öğreniyorlar. Bu maden çağlarında en büyük devrim demirin kullanılması oluyor. Altın ve bakırdan çeşitli süs eşyaları ve ekonomik değere sahip nesneler üretmeye başlıyorlar. Sene M.Ö. -veya İ.Ö.- 3200'e geldiğinde insanlar düşünceleri ve verileri kalıcı kılan yazıyı "icat ediyorlar". Zigguratlarda girdi-çıktı kontrolü için kayıt tutmaya, tanrılara hesap vermek için günlükler yazmaya, antlaşmalar yapmaya başlıyorlar. Devletler önceden de olduğu gibi kuruluyor, yıkılıyor ancak bu sefer daha teşkilatlı ve iz bırakıcı oluyor. Çeşitli felaketlerden dolayı bulundukları yeri terk ederek dünyanın dört bir yanına dağılıyorlar ve Ortaçağ başlıyor. Bu büyük göçe kadar canla başla çalışan, fikir üreten, tarihe mil taşlarını birer birer diken Batı dünyası tam anlamıyla "karanlıkta" kalıyor. Kurdukları devletler yağmacı, yetiştirdikleri insanlar hırsız, insanlarının vücutları hastalıklı ve toprakları verimsiz hale geliyor. Bu esnada isminin dahi zıt olduğu Doğu, Batı'nın mirasına sahip çıkıyor ve ona kendi yorumunu ve bilgisini katarak onu zenginleştiriyor. Devletleriyle de güçlenen Doğu, Yeni çağın kapısını açarken daha o tarihten, asırlarca taşıdığı bayrağı Batı'ya geri veriyor. Batı, hem geçmişiyle hem de son bayraktarın katkılarıyla üzerinde yaşadığı tepsiyi mavi bir bilyeye dönüştürüp onun etrafında dört dönüyor. Ancak üzerlerine sinmiş olan karanlık özgürlük mücadelesi vermeden tam olarak kalkmayacak gibi görünüyor. Halk, gizli aktör burjuvazi sayesinde, devrimden devrime koşuyor. İnsan gücünün yerini buharlı makineler, Mekanik ve analogun yerini dijital devralıyor. İnsanlık hiç olmadığı kadar yoğun bir fikrî ve ekonomik gelişim dönemi geçiriyor. İnsanlar, etrafını dört döndükleri dünyanın dışına, binlerce yıldır gözlemledikleri Ay'a ve dış uzaya adım atıyor. Bununla birlikte gelişen teknoloji, Dünya'yı bir site devletinden daha küçük bir hale getiriyor.
Fark ettiyseniz bu yazı biraz taraflı olmakla birlikte hep bir "ilerleme"nin varlığından bahsediyor. Taraflı olması, toplumların tarihlerini ve dünya tarihini çıkarcı bir biçimde hazırlamış olmasından kaynaklanıyor.(Buna "Sarışınların Tarihi" de deniyor: Ece Ayhan) İlerlemenin esprisi ise tarihin her zaman yükselişte olan bir doğru gibi görülmesinden kaynaklanmaktadır. Eski olan geri, yeni olan ise ileridir. Bu tabiri her yerde bulmak mümkün: Yeni teknoloji, yeni araba, yeni ev. Ancak bildiğimiz üzere yeni olan her şey iyi olmamakla beraber(Nerde o eski Ramazanlar?!) her zaman ileri de değildir.
Son 50-60 yıldır bu argüman her bilim dalında olmasa da tartışılmakta: "Eski, yeniden daha ileri ve iyi olmuş olabilir." Araştırmalar da ve hatta günümüzdeki durum da(ilkel kabilelerle aynı anda yaşayan akıllı telefonlu insanlar) gösteriyor ki dünyada aynı zamanda yaşayan insanlar farklı gelişmişlik seviyelerine sahip olabilirler. Tabi burada "iyi" ve "ileri"nin ne olduğunun açıklanması istenecektir. Ben burada ayrıntılı bir açıklamadan kaçınıyorum çünkü herkesin kendi ölçütleri bulunmaktadır. Ortak bir ölçüt belirlemek bu konuda pek doğru ve mümkün değildir.
Bu sıralamada yer alan bazı belirsizlik ve hatalar
Bundan sonra yazacaklarım paranormal diye isimlendirilen olay ve olgularla büyük benzerlik gösterecektir. Bundan dolayı yazacaklarımla; her şeyin arkasında gizemli bir örgüt arayan, komplo teorileri kuran veya felaket tellallığı yapan biri gibi gözükebilirim. Onun için şimdiden, bunu amaçlamadığımı söylemek istiyorum. Bununla birlikte yazacaklarım bu "gizemli" olayları ve durumları açığa kavuşturur nitelikte olacak ve her şeyin aslında olağan olduğunu gösterecektir. Ayrıca bilgilendirme amaçlı bir yazı olduğundan inanmanızı değil bilgilenmenizi hedeflediğimi de belirtmek istiyorum.
En bilindik efsane: Piramitler
Soldan sağa: Mikerinos, Kefren, Keops |
Piramidin içinden bir görüntü |
Bunlarla beraber içinde yer alan ve "bubi" diye adlandırılan tuzaklar birçok kitap ve filme konu olmuştur. Bu yüzden ben daha "bubi" dedikten sonra sizin aklınıza mutlaka çeşit çeşit ölümcül tuzak gelmiştir. Bunların yapılması bir yana içindeki labirentlerin varlığı başlı başına bir tuzak niteliğindedir.
Elektromanyetik alan olayına gelirsek; Fişlerde, bataryalarda, elektrikli çoğu aletin adaptöründe AC yazısını görebilirsiniz.(Gerçi son üretim cihazlara pek yer almıyor) Açılımı Alternating Current olan AC, alternatif akım demektir. Bu akımın zıttı denebilecek DC(Direct Current yani doğru akım) +(artı) ve -(eksi) kutuplarının yer değiştirmeden iletilmesini sağlar. Ancak alternatif akımda kutuplar sürekli yer değiştirir. Bununla birlikte DC daha kontrol edilebilirdir. Öyle ki piller doğru akımlıdır.
Kabartmalı hiyeroglif |
Kayıp şehir: Atlantis
Atlantis Fantastik Çizim |
Karanlık çağlar
Bana göre en büyük muamma burada yer alıyor. İnsanların pasif olduğu ve kayda değer bir iş yapmamış olmaları... Sırf elimizde bulgu yok diye bu bilimsel bir gerçeklik halini almaya başladı. Gerçi kanıtlanamayan şeylerin bilimde yeri yoktur ancak bilim bu konuda nedense ödün veriyor.
Son zamanlarda daha derin katmanlarda yapılan arkeolojik kazılar, üst üste kurulmuş şehirlerin olduğunu gösterdi. Şehirlerin arasında toprak veya değerli maden katmanları yer almakta. Ancak çok eski zamandan gelen bu kalıntılar maalesef pek dayanıklı olmadığından incelemeye elverişli değil.
Belirsizlikler karşısında bilimin tavrı
Tarih bilimi gibi(en çok tarih) süreçleri inceleyen bilim dalları bir tasnife mecburdur. Ancak psikoloji dalında da belirttiğim gibi bilimin metodolojik yaklaşımı garip ve tutarsız sonuçlar oluşturabilir. Eklemek gerekir ki bilim bu tasnifleri yapmadan kat'a ilerleyemez, yapısı müsait değil. Bu yüzden "bilimleştirme" her alana adapte edilebilecek bir şey değildir, pozitivizm bu alanda insanı sorgulayan bir varlıktan mutaassıp bir ahmağa dönüştürür.
Peki öyle değilse süreç nasıldı?
Buraya kadar atlamadan okuma yaptıysanız cevabı zaten mefhum-u muhaliften yani karşıt anlamdan çıkarmışsınızdır. Ancak cevabı zikretmekte fayda var: Tarih bir doğru değil iniş çıkışlı bir yoldur. İnsanlık hep yükselişte değildi. Bazen dibe vurdu, bazense fildişi kulelerinden aşağıyı seyre daldı. Savaşlar, doğal afetler ve insanların kendisi gibi daha birçok çeşitli faktör bunun böyle olmasını sağladı. Bu yüzden bu gibi bir sıralama yerinde değildir.
Bilgi güç değildir, doğru bilgi güçtür. Doğru bilgiye de hata yaparak ulaşırız. Bu yüzdendir ki insan sorgulamayı bırakmamalı.
Bilgi güç değildir, doğru bilgi güçtür. Doğru bilgiye de hata yaparak ulaşırız. Bu yüzdendir ki insan sorgulamayı bırakmamalı.
-nbsas-
Yorum Gönder