Rüyalar, insan beyninin oluşturduğu çok eski bir sanal gerçeklik sistemidir. O kadar eski ki insanlığın başlangıcından bu yana var olmuştur. Rüyalara sanal gerçeklik desem de elbette ki bunu kıyas için söylüyorum, kıyas ile daha iyi anlaşılsın diye. Pek tabi rüyalar, sanal gerçeklikten öte bir simülasyondur.
Gerçekten(bazen eksik yanlarıyla hatırlama olabiliyor) rüya gördüğünü hatırlayan bir insan, rüyada tüm duyu organlarını aktif bir şekilde kullandığını da hatırına getirebilecektir. Bununla beraber zaman ve mekanla sınırlı kalmayan bu simülasyon, bunun gibi faktörleri; kişinin beyni anılarına, bilinçaltına veya o an ne düşündüğüne göre değiştirebilmektedir. Bu değişiklikler oldukça hızlı olabilmektedir.Rüya dili ve yorumu
Belleğin Azmi - Salvador Dali |
Bu alt başlığı burada değil de başka bir yazıda daha ayrıntılı anlatacağım. Ancak burada da değinmekte fayda var.
Tarih boyunca, eski yazıtlardan günümüz internet sitelerine kadar "rüya tabiri" yani rüyaların yorumlanması ve ne anlama gelebileceğinin tahmin edilmesi söz konusu olmuştur. Bazı ölçütlere göre yapılan yorumlar; bazılarının rüyaların gelecekten haber verdiği bazılarınınsa kişilerin çözümlenmemiş sorunlarına ışık tuttuğu şeklinde olmuştur. Fark ettiyseniz malzeme yani rüya değişmekle(rüyanın değişmesinin en tabii nedeni onu gören kişinin değişmesidir) beraber yorumlamada temel ölçütler değişmiyor. Buradan da "her insan için" uygulanabilecek, kullanılabilecek, sembolik bir dil meydana geliyor. Sembolik deme nedenim; rüyaların genelde semboller üzerinden ilerlemesidir ve bu sembollerin hep başka anlamlara yorulmasıdır.
Bu dil herkesin konuşabildiği, "kendini" hiç olmadığı kadar iyi ortaya koyabildiği bir dildir. Öyle ki kişinin ana dili, "düşünme dili" olmasına rağmen düşüncelerini "tam anlamıyla" açığa vuramaz. Her zaman içinde tuttuğu çekirdek alanı öyle bir muhafaza eder ki bırakın söylemeyi onu konuşurken hatırlamaz bile. Tabi bu hatırlamama durumu yarı bilinçsizlik içinde gerçekleşir ancak bu da korumanın bir parçasıdır.
Rüyada, kişi kendini ifade ederken özgürdür çünkü öyle olmak zorundadır. Korkular, heyecanlar, bir anlığına düşünülen durumlar bir bir ortaya dökülür. Burada insan, konuşma veya yazı dilinde yaptığı gibi kendini veya başkalarını kandıramaz, cümlelerle düşünceleri süsleyemez, yalana başvuramaz. Bu yüzden rüya, kendisini ifade eden insanın en dürüst olduğu yerdir.
Rüyada şiir yazan, ritim tutturan, (herhangi bir derste )problem çözen, resim oluşturan veya başka bir fikir bulan insanlar da yok değildir. Ancak bu kişinin kendini ifadesinden çok üzerine yoğunlaştığı bir konunun çözümlenmesidir. İnsan rüya görürken beynini çok yüksek bir düzeyde kullanır. Öyle ki beyin; duyulara sahip bir insan olmakla beraber insan ve yer tasvirlerinde de bir harikadır. Bu yüksek mod böyle işler için biçilmiş kaftan niteliğindedir.
Her insan, istisnasız olarak, rüya görür. Rüyanın görülmesi için belli bir süre uyumak gerekmez. Uyku süresince her an başlayabilir ve bitebilir. Öyle ki rüyaların süresi saniyelerden ibarettir. Aslında bu çok mantıklıdır çünkü beynin bu kadar üst seviye kullanılması pek de uzun olamaz. Dakikalardan ve saatlerden oluşacak bir rüya insanı, içinden çıkılamaz bir sanal gerçekliğe sokar. Bu da hiç uyanmamakla sonuçlanır.
Rüyaya hakimiyet
Bazen bir ânı, bazen de bir şehri tekil olarak oluşturan beyin; birden fazla an veya mekanı da şekillendirebilir. Bununla birlikte demin de bahsettiğim gibi kişinin daha önce bilmediği konularda da bazı oluşumlar sergileyebilir. Buradan da kişinin rüyaya hakimiyeti söz konusu olur. Ancak bunun için temel bir şart vardır: Kişinin rüyada olduğunun farkına varması. Bu farkındalık sonrasında gerisi kişinin hayal gücüne ve maharetine kalmıştır. Elbette ki bu çok zordur. Ancak mümkündür.
Buraya kadar yazdıklarım rüyalarla ilgili çok bilinen ve anlatılan konulardı. Rüyanın ve rüya gören beynin maharetlerine de epey girdik. Şimdi ise bu yazının varlık nedenine geldik.
"Anca rüyanda görürsün." lafı "erişilemeyecek" olarak nitelendirilen şeyleri tasvir edebilmiş(hem gerçekten rüyasında görmüş hem de rüyasında görmeyip uyanık durumda o durumu istemiş) kişilere söylenir. Bu kişiler öyle kişiler ki başkalarının "erişilmez olanını" eksiğiyle fazlasıyla görebilmişlerdir.
İnsanlar bu lafı çoğu zaman dalga geçmek amacıyla kullanır. Rüyasını anlatan bir kişiye bu şekilde karşılık veren birisi bence hata etmektedir. Rüyaların, gerçek hayata olan etkisi azımsanamaz. Bunu söyleyerek tamamen rüyaların yönettiği bir hayattan bahsetmiyorum tabi ki. Dozu kaçırırsak ve yönetimi rüyalara verirsek; paranoyak, kibirli, havadan nem kapan, güdülerine göre hayatını idame ettiren bir kişiye dönüşmemiz çok yüksek olasılıklıdır. Ben bundan bahsetmiyorum. Kişi, uyumadığı zamanda düşünürken nasıl konular arası ayıklama yapıyorsa(odaklanma) rüya sonrası yine -hatırladığı ölçüde- bir ayıklama yapabilir. Bu anlamda erişilmez hedefler, ayıklamada elde edilebilecek bir malzemedir.
Elbette ki bu lafın olumlu bir yönü de vardır: İnsanın aylaklıktan kurtulması gerektiğinden ve daha çok gayret göstererek rüyalarını gerçeğe dönüştürebileceğinden bahsedilmesi. Neredeyse her şey zıddıyla var olduğundan bunu da garipsememek lazım.
Son birkaç söz
İnsan, rüyaları kontrol etmek, onlara hükmetmek için nasıl ki rüyada olduğunun farkında olmalıysa hayatına hükmedebilmek için de -hayatta- varlığının farkında olmalıdır. Farkındalığa ulaşma yolları kişiden kişiye değişmekle beraber bu farkındalığın varlığı insan için en büyük ödüldür.
-nbsas-
Yorum Gönder