Çalışmak ve öğrenmek az ışıklı ortamda görmeye benzer.
Yavaş yavaş -asla hızlı bir şekilde olmadan- gözler ortama alışır. Kişi hep daha iyi görebilmek için gözlerini açık tutar. Hiçbir zaman vazgeçmez daha iyi görebilmekten, daha iyi görebilme isteğinden. En sonunda ise her şey onun için belirginleşir. Fakat gün ışığını görünce tüm büyü bozulur. Artık daha iyi görebilme isteğinden eser kalmaz çünkü bunu sağlayan bir yardımcı bir yol gösterici vardır. Bundan dolayı ne görmek zevk verir ona ne de görmeyi istemek... Bu da cehaletin taassubun ta kendisidir. Bu bir gerçekliktir. Bunun farkındalığını kazanırsa kişi, bu uzun yolda ilerleyebilir.
Yol hayli uzun dediğim gibi... Durmak bilmeden ilerlemek insan gibi acize güçtür. Bununla beraber, bu yolu yürüyebilecek olan tek varlık da insandır.
İnsanlar bunu aralarında yarışa dönüştürmemeli. Bu gerçeklik bir yarışın konusu olmamalı. Eğer böyle bir yarış insanlar arasında vücut bulursa insanlar ilerlemez; yerinde sayar veya geri gider. Çünkü uğrunda yarışılan şeyler-ödüller- niteliklerini kaybeder. Yarışı başlatan faktörler ödülün nitelikleridir, evet. Ancak yarış esnasında ödülün nitelikleri ikinci plana atılır ve bunun yerini hırs denen illet alır.
Nihayetinde kabul etmek gerekir ki insanı yarış kadar ve onun ödülü kadar güçlü motive eden bir başka olgu zor bulunur. Yani yine "yarış"ın eline düştük. Ziyanı yok onu kullanmak da olası. Nasıl mı?
Yarış bu ilerlemeyi değersizleştirir, evet. Ancak bu "yarış"ın kiminle yapıldığına bağlıdır. Öğrenmeyi ve çalışmayı değersizleştiren yarış, diğer insanlarla oluşan rekabet halidir. Bunun aksi bir yol tutulup yarış, kişinin kendiyle başlatılırsa ve sürdürülürse , anlam kazanır ve ilerlemeyi beraberinde getirir. Özeleştiri de bu anlamda, dozunda yapılmalıdır.
nbsas
Yorum Gönder